Kayıtlar

Yaş aldıkça insan daha çok anlıyor insanın içinde var olan melekle şeytanı. Resmen her gün karşımda bir melek ve şeytan var,göz göze geliyorum her ikisiyle de. Her ikisiyle de gün boyu savaşıyorum,büyük savaşlar bunlar. Kendi içimde verdiğim değil,bizzat somut hissettiklerim,işittiklerim,gördüklerim.. İnsan öylesi somut olunca daha çok şaşırıyor. Karşında canlı ve diri,duruyor. Dimdik. Her hamlesini hesaplayarak,sayarak,yazarak,biçerek. Bu oldukça şaşırtıcı bu açıdan. İnsan zihninin böylesine dolambaçlı olması,böylesine her adımı hesaplaması. Aptal bir gülümseme bırakıyor suratımda. Bekle. Seninle çok güzel oyunlar oynayacağız. Çok güzel sersemleteceğim seni. Sen böylesine kalleş bir olgusun,bir gün kol kola gezip iltifatlar yağdıran;diğer gün lanetler okuyup, gelmişine geçmişine söven bir olgusun. Kalleşliğin ve art niyetin bir kenara dursun. Seni çürüteceğim.

pişmanlık

okumanın beni ben yapan şey olduğunu bile bile nasıl uzaklaştım ki bu kadar..
Başına oturduğun an neyden bahsedeceğini zerre bilmediğin bir bilmece düşün. Uzun zamandır peşinden koşmadığın,uzun zamandır peşinden koşmayı arzuladığın. Tattığın ya da tadabileceğin şeylerden çok çok öte. Ya da yazıp yazabileceğin. Tattıklarınla adlandırmaya çalıştığın an,aklına ilk gelen sözcük aidiyetsizlik. Keyifsizlik,ya da doyumsuzluk. Arzuların ya da tutkuların hem en ucunu hissetmek hem de dolaşmak dipsiz kuyularda. Anlamlandıramadığın bir boşluk hissi. Kim olursa,kim dinlerse ya da yorum yaparsa yapsın zerre hafiflemeyen bir şey bu. Okuduğun ya da yazdığın an şifa bulacağını sandığın ancak bildikçe daha derine batan bir olgu. Ancak bilmediğin güldüğün ya da hafife aldığın an körelen bir olgu. Seni çerçeveleyen toplumdan uzaklaşmak istediğin,sadece durup durduğun yere çivilenmek istediğin. Kimse görmesin diye sarıp sakladığın ama herkese haykırmak istediğin. Farklıymış gibi muamele ettiğin ama tıpatıp aynısı olan. Nefes almakta zorlandığın,sağır eden hırıltılara b

ne ya(z/p)acağını bilememek.

      Hani birçok şeye başlarsın hevesle,sonra zamanla söner. Yani aslında bu bende öyledir sanırım. Ne zaman heveslensem istesem,yoluna koyulsam herhangi bir işin tamamlayamadan kalıyorum yarım yamalak.  Sorsan azim paçamdan akıyor,sorsan dünyanın en hırslı insanı benim. Ne hissettiğini bilmemenin karmaşası nedir? İnsan bizzat içinde yaşadıklarına nasıl anlam veremez? Nasıl olur da içinde boğuştuğun manasız kavramların hissini anlamlandıramazsın? Bilmiyorum. Belki de nasılsın ne yapıyorsun diye sorulduğunda bilmeme durumu da bir mertebe sayılmalı,bilmemek de tıpkı mutluluk gibi insanın normal halleri olmalı.  Tıpkı mutluluk gibi bilmemek de arzulanmalı mesela. Tarih boyunca düşündüğümüzde,bilmek hep zarar vermiş insana.  Ya bir sırrı ya da bir duyguyu tanımlamak bir kere bile fayda sağlamamış. En kanlı savaşlar sırlardan doğmuş,en zarar veren ilişkiler aşkın ve nefretin kucağında gerçekleşmiş. Oysa kendi ruh halini bile tanımlayamayan bir birey neye sebep ola

"bazen"

Bazen öfkeyle doluyor içim,bazen dinginlikle. Bazen duyguyla doluyorum,bazen safkan boşlukla. Her şey içinde zıddını barındırır buna itiraz yok ancak,bu derece uç olmak ürkütüyor beni. İnsanlara güvenememek,her şeyden şüphe duymak. Bunlar bir insana oldukça zor. Tutunacak herhangi bir olgun yok. Zaten insanları da tutunmaya değer bulmuyorsun. Onlarca insan her gelen güvenebilecek biriymiş gibi duruyor ama asla farkı yok bir adım öncekinden. Sevgiye de sözlerimiz aynı,nefrete de. O yüzden aynı senaryoları yaşıyoruz,bir sonraki senaryoya da baştaki heyecanı için tüm umudumuzla tutunuyoruz.

aynılaşmak adına

İnsanların hareketlerini seçmenin kolaylaştığını düşünüyorum ve buna hak vermeyen olmaz sanırım. Çünkü makineleştik, açgözlüleştik ve ilgi için yaptığımız hareketler aynılaştı.  Aynılaşmanın ardında aynı arzu olsa da -ilgi görme, sevilme vb.- her insanın tepkisi farklı olmalıydı olaylara. Ben sıradan birini çevirip merhaba dediğimde bu ona karşı bir adım olarak sayılmamalıydı. İnsandık ve iletişime muhtaçtık. Konuşmaya ,anlaşılmaya,duyulmaya ve itirafa..  Keşke her şey bu kadar karmaşıklaşmasaydı, keşke her şeyin yalnızca bir anlamı olsaydı ve herkes tarafından farklı algılanmasaydı. Bu aynılaşmak değil kesinlikle,yine mutluluk algımız mutluluk algımız farklı olacak yine farklı şeylere farklı tepkiler vereceğiz. Sadece düşünceler sadeleşecek,insan ilişkileri bir nebze kolaylaşacak. Yalnız kalmak bir zorunluluk olmayacak.  Zor belki biraz ama imkansız değil. Hiçbir zaman değildi. Aslen yapımızda kolaya kaçmak varken nasıl oluyor da bu işleri böyle yokuşa sürdük? Bilmiyorum..

bir enginar bile olamayanlara

Resim
Taze izledim filmi. Belki biraz geç kalınmış.  Filme biraz Fransız kaldıysanız diye: Aşkın ve duygunun nakış nakış işlendiği bir Fransız filmi. Tekrar tekrar izlesem herhalde yine aynı hissi yaşarım.  Buna kulağımın dibinde uçan sivrisinek engel olamaz,ya da nemden damla damla terleten yaz mevsimi. Bulunduğum zamanı göze alırsam bana hem iyi geldi hem kötü. Kötü çünkü bir Amelie kadar masum yaklaştığım aşkımdan Collignon kadar hırçın ve kırıcı yanıtlar aldım.  Tek kaldım,kendimle kaldım. Bu aslında zor olduğu kadar özgürlük hissettiren iş. Kendime sahibim çünkü.  Başkasına ihtiyacım yok. Olduğum yerde,durduğum yerde hür ve sabitim. O'nu düşününce aşkla doluyor içim. Bir o kadar öfkeyle. Bu zıtlık olmasa içimde,insan sayılmazdım değil mi?  Gece yarısı zihin sanıldığı kadar dingin olmuyormuş. 5 Ağustos 2017 02:03