Başına oturduğun an neyden bahsedeceğini zerre bilmediğin bir bilmece düşün.
Uzun zamandır peşinden koşmadığın,uzun zamandır peşinden koşmayı arzuladığın.
Tattığın ya da tadabileceğin şeylerden çok çok öte. Ya da yazıp yazabileceğin.
Tattıklarınla adlandırmaya çalıştığın an,aklına ilk gelen sözcük aidiyetsizlik.
Keyifsizlik,ya da doyumsuzluk.
Arzuların ya da tutkuların hem en ucunu hissetmek hem de dolaşmak dipsiz kuyularda.
Anlamlandıramadığın bir boşluk hissi.
Kim olursa,kim dinlerse ya da yorum yaparsa yapsın zerre hafiflemeyen bir şey bu.
Okuduğun ya da yazdığın an şifa bulacağını sandığın ancak bildikçe daha derine batan bir olgu.
Ancak bilmediğin güldüğün ya da hafife aldığın an körelen bir olgu.
Seni çerçeveleyen toplumdan uzaklaşmak istediğin,sadece durup durduğun yere çivilenmek istediğin.
Kimse görmesin diye sarıp sakladığın ama herkese haykırmak istediğin.
Farklıymış gibi muamele ettiğin ama tıpatıp aynısı olan.
Nefes almakta zorlandığın,sağır eden hırıltılara boğulduğun.
Nefesini tuttuğun an seni boğan patlarcasına şişen damarların gibi.
Her şeyin sonu gibi gelen ama aslında başı olan ve asla gelmeyecek olan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"bazen"